Bir anda gözlerini metro treninde açan dengesiz bir özel dedektif, kendini giderek derinleşen bir kabusun ortasında bulur. Bu korkutucu durum, zamanla daha karmaşık ve tehlikeli bir hal alır. Etrafını saran karanlık bir sis, her şeyin daha da belirsizleşmesine neden olur. Dedektif, bu tuhaf durumun gerçekliğini sorgularken, gerçeği arayışında kabus daha da derinleşir. İçinde bulunduğu bu karanlık senaryoda, kendisine hiç de yabancı olmayan bir durumla karşılaşır: her şeyin kendi zihninde yarattığı bir kabus olma olasılığı.
Olaylar hızla gelişirken, özel dedektif bu korkunç kabusun pençesinde sıkışıp kalmıştır. Belki de bu kabus, geçmişte yaptığı hataların bir yansımasıdır. Kendi yarattığı bu düşmanca ortamdan kurtulmanın bir yolunu bulmak zorundadır. Kabusun derinliklerine inerken, belki de kendi korkuları, suçluluk duyguları ve geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Bu yüzleşme, onun için hem bir çıkış yolu hem de içsel bir hesaplaşma anlamına gelir.