Cezayir kökenli Zorah, trajik bir olay sonucunda hayatını kaybeden oğlunun izini sürmek amacıyla Paris'e, Fransa'ya adım atar. Yalnızca adalet arayışında olan bu yaralı kalpli anne, oğlunun ardında yatan gerçekleri ortaya çıkarmak için çabalar. Ancak beklenmedik bir gelişme, Zorah'nın yaşamını köklü bir şekilde değiştirecektir.
Hikaye, Zorah’nın otoriter bir hapishane müdürünün yönetimindeki bir cezaevini ziyaret etmesiyle derinleşir. Yılların getirdiği yorgunluk ve acı, Zorah'nın yüzünde belirgin bir şekilde görünmektedir. Soğuk beton duvarlar arasında, hayatının belki de en etkileyici anlarına tanıklık edecektir.
Burada, bir hapishane görüşme odasında, bir dizi talihsiz olaya şahit olur. Her biri ayrı bir hüzün ve çaresizlik hikayesi barındıran mahkumlar, Zorah'nın yaşamına ve dünya görüşüne yeni bir bakış açısı kazandırır. Bu dramatik deneyim, onun hayata bakışını tamamen değiştirir ve içinde bulunduğu durumu daha geniş bir perspektiften değerlendirmesine olanak tanır.
Başlangıçta yalnızca oğlunun ölümünün ardındaki sırları çözmeye çalışan bir anne olan Zorah, bu deneyimlerin ardından hayata, adalet sistemine ve insan doğasına dair çok daha karmaşık bir anlayış geliştirir. Bu film, kişisel bir dönüşüm ve adalet arayışı hikayesinin ötesinde, toplumsal düzeyde önemli sorunlara ışık tutan bir eleştiri sunmaktadır. Bir annenin yaşadığı trajedi aracılığıyla, toplumdaki adaletin ve insan haklarının durumunu sorgulamamıza olanak tanıyor.
