Fütüristik bir dram olan The Bellwether’da, İngiliz aktris Alex Reid, Brüksel'deki bir kiliseye hapsolmuş ve baskıcı hükümet yetkilileri tarafından yönlendirilen bir kadını canlandırıyor. Tek bir oyuncunun 90 dakika boyunca sahnede kalmasını gerektiren filmler, sanatçılar için zorlu bir meydan okuma sunuyor. Filmin başlangıcında, Reid’in canlandırdığı Joanne, kaçamadığı bir kilisede uyanıyor. Ne olduğunu hatırlamaya çalışırken, sunağın üzerinde kendisine mesajlar ileten büyük bir ekranla karşılaşıyor. Bu ekran, "Tövbe" temalı mesajlar sunarken, aynı zamanda daha derin bir politik alt metin barındırıyor. 21. yüzyılın Big Brother'ı, onu devlete bağlılık yemini etmeye ve kürtaj yapma kararından vazgeçmeye zorlamaktadır. Kilisedeki ekran, sadece politik mesajlar iletmekle kalmıyor; aynı zamanda Joanne’un geçmişteki yaşamına dair görüntüler, hem erkek hem de kadın aşıklarıyla olan yakın anıları ve jiletle kendini yaraladığı anların geri dönüşlerini de gösteriyor. Geçmişinden bazı kişiler, onu yetkililerle işbirliği yapmaya teşvik eden sesli mesajlar gönderiyor. Yetkililerden gelen en acil talep, kürtaj karşıtı bir haçlı seferine katılmasıdır ve aniden Joanne kendini hamile bulur; bu durumda, hamileliğini sonlandırmak yerine başka bir doğum yapma fırsatıyla karşı karşıya kalır.
