On beş yaşındaki lise öğrencisi Milla, kanser hastalığının pençesinde kıvranırken, kendisinden yaşça büyük olan uyuşturucu satıcısı Moses’a derin bir aşkla bağlanır. Bu durum, Milla’nın anne ve babası için büyük bir kabus haline gelir. Ancak Milla’nın bu ilk aşk deneyimi, ona hayata dair yeni bir umut ve heyecan kazandırır. Bu gelişme, her şeyi altüst eder ve geleneksel değerlerin sorgulanmasına yol açar. Milla, çevresindeki insanlara – anne ve babası, Moses, duygusal müzik öğretmeni, genç bir kemancı ve biraz düşüncesiz hamile komşusu – kaybedecek hiçbir şey yokmuş gibi yaşamanın ne demek olduğunu öğretir. Finlay ailesi için başlangıçta korkutucu görünen bu durum, zamanla hayatın karmaşasında huzur ve mutluluğu bulmanın bir dersi haline gelir. Milla, herkese, henüz hayatta olmanın ve sevgi için ne kadar ileri gidebileceğimizin önemini gösterir.