Jane, zengin bir ailenin evinde hizmetçilik yapan genç bir kadındır. Ancak onun dünyası yalnızca süpürge ve tabaklarla sınırlı değildir; içinde taşıdığı edebi tutku, ona gerçek hayatın ötesinde bir yaşam vadeder. Kendisine hediye edilen eski bir daktiloyla boş zamanlarında yazılar yazan Jane, bir gün yazar olma hayalini sessizce büyütmektedir. Günlerden bir gün, Pazar izninde, komşuları olan Niven ailesinin oğlu Paul’den aldığı bir davetle hayatı bambaşka bir yöne evrilir. Bu davet, yalnızca bir ziyaret değil, aynı zamanda Jane’in yazgısını da değiştirecek bir karşılaşmanın başlangıcı olur.
Paul, toplumun ve ailesinin ondan beklediği geleneksel çizgide ilerlemektedir: saygın bir evlilik, sağlam bir kariyer ve aile şerefini sürdürecek bir yaşam. Ancak Jane’le geçirdiği zaman, bu çizginin ötesine geçebilecek duygulara kapı aralar. Jane, içinde büyüttüğü edebi dünyayı ve yazar olma tutkusunu Paul ile paylaşırken, Paul de ona yalnızca bir hizmetli olarak değil, düşünceleri ve ruhuyla değerli bir kadın olarak bakmaya başlar. Bu karşılıklı çekim, kısa ama etkileyici bir hikâyeye dönüşür.
Gerçeklerle hayaller arasında gidip gelen Jane, Paul’e karşı beslediği duyguları ne kadar yoğun yaşasa da, toplumun dayattığı sınırların farkındadır. Aralarındaki ilişki hem gizli bir tutkunun hem de kaçınılmaz bir sonun habercisidir. Jane’in gözünden anlatılan bu aşk, onun yazarlık yolculuğunun da en önemli ilham kaynaklarından biri hâline gelir.
Eva Husson’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, Graham Swift’in aynı adlı romanından uyarlanan Mothering Sunday, zarif anlatımı ve derin karakter çözümlemeleriyle dikkat çekiyor. Senaryosunu Alice Birch’ün kaleme aldığı filmde Odessa Young, Josh O’Connor ve Colin Firth gibi isimler öne çıkıyor.
