Bir göçebe olan genç adam, eski sevgilisinin cenazesine katıldıktan sonra, eve dönüş yolculuğunda kendisini beklenmedik ve ürpertici bir deneyimin içinde bulur. Eski sevgilisinin hayaleti, yolculuğu boyunca onu takip etmeye başlar ve genç adam her geçen an daha da artan bir korkuyla yüzleşir. Bu hayalet, onun geçmişte yaptığı hataların ve pişmanlıklarının bir yansımasıdır; dolayısıyla bu yalnızca fiziksel bir kaçış değil, aynı zamanda bir içsel hesaplaşma sürecine dönüşür.
Genç adam, gerçek ve hayal arasındaki sınırların gittikçe silikleştiği bir dünyada sıkışıp kalmıştır. Hayaletin varlığı, ona yalnızca suçluluk duygularını değil, aynı zamanda geçmişin travmalarını da hatırlatır. Her an daha yoğunlaşan bu doğaüstü olaylar, onun hayatını adeta bir kâbusa çevirir. Hayatta kalmak için yalnızca hayaletle değil, aynı zamanda kendi vicdanıyla da yüzleşmek zorundadır.
Bu film, aşkın, kaybın ve pişmanlıkların insan psikolojisi üzerindeki etkilerini işlerken, aynı zamanda gerilimi ustalıkla artıran sahneleriyle izleyiciyi ekrana kilitler. Görsel atmosferi ve güçlü anlatımı sayesinde, izleyiciyi gerçek ile hayal dünyası arasında bir yolculuğa çıkarır. Genç adamın bu doğaüstü mücadelede kendi içsel huzurunu bulup bulamayacağı, izleyiciyi son ana kadar diken üstünde tutar.
