1970'lerin Sovyetler Birliği'nde, Andriy Dovzhenko, rejime karşı düşüncelerini açıkça ifade eden bir yazardır. Sovyet sistemine muhalefeti nedeniyle tutuklanır ve cezai psikiyatri uygulamalarıyla tanınan bir akıl hastanesine gönderilir. Yavaş ilerleyen şizofreni teşhisi konularak, siyasi muhalifleri susturmak için kullanılan bu yöntemle karşı karşıya kalır. Hastanede, benzer şekilde haksız yere tutulan diğer mahkumlarla tanışır ve onların trajik hikayelerini öğrenir. Andriy, bu baskıcı ortamda hayatta kalmaya çalışırken, sistemin acımasız yüzüyle yüzleşir ve insanlık dışı muamelelerle karşılaşır.
Hastanede geçirdiği süre boyunca, Andriy'ye KGB ile işbirliği yapması ve rejimin propagandasını desteklemesi teklif edilir. Bu teklifi kabul etmesi halinde özgürlüğüne kavuşacak ve ailesine dönebilecektir. Ancak bu, inançlarından ve ideallerinden vazgeçmesi anlamına gelir. Andriy, vicdanı ile ailesine duyduğu özlem arasında zorlu bir seçim yapmak zorunda kalır. Bu süreçte, hastanedeki diğer mahkumlarla birlikte, rejimin zulmüne karşı direnişin ve insan onurunun önemini yeniden keşfeder. Andriy'nin kararı, sadece kendi kaderini değil, aynı zamanda baskı altındaki birçok insanın da kaderini etkileyecektir.
