1890'ların Rus İmparatorluğu işgali altındaki Estonya'sında geçen hikâyede, şizofreninin ilk evrelerini yaşayan ve maddi zorluklar çeken şair Juhan Liiv, Tartu'daki bir akıl hastanesinden kaçarak Alatskivi'deki ailesinin yanına döner. Köyüne döndüğünde, çiftçi Madjus'un büyük bir servet bulduktan sonra öldürüldüğünü ve bu cinayetle suçlanan masum bir adamın tutuklandığını öğrenir. Adaletin yerini bulması gerektiğine inanan Juhan, kendi zihinsel sorunlarına rağmen, gerçek katili bulmak için kendi soruşturmasını başlatır. Bu süreçte, hem köyün karanlık sırlarıyla yüzleşir hem de kendi iç dünyasının derinliklerine iner.