Hayatının en mutlu günlerini yaşayan genç bir kadın, geçmişinde saklı tuttuğu en hassas sırrının, popüler bir televizyon dizisinde dramatize edilmesiyle kendisini bir anda karmaşık bir girdabın içinde bulur. Başta bunun rastlantı olduğunu düşünse de her yeni bölümle birlikte, dizinin ana karakteri olan kötü kadının hikayesinin aslında kendi hayatından esinlenildiğini anlar. Bu beklenmedik gelişme, hayatını altüst etmekle kalmaz, aynı zamanda yakın çevresiyle olan ilişkilerini de derinden sarsar.
Kadın, gerçek yaşamındaki mutluluğu korumak için mücadele ederken bir yandan da televizyondaki karakterle özdeşleştirilmesinin yarattığı sosyal baskı ve yanlış anlaşılmalarla baş etmek zorunda kalır. Dizinin giderek artan popülaritesi ve olayların çarpıtılmış sunumu, onu tanıyanların bile gerçeklikle kurguyu birbirine karıştırmasına neden olur.
Medya tarafından yaratılan algının kurbanı haline gelen kadın, gerçekleri ortaya çıkarmak için yoğun bir çaba harcar. Bu süreçte kendi iç gücünü keşfederken, dostluklarının samimiyetini sorgulamaya ve kişisel sınırlarını daha sıkı çizmeye başlar. Hikâye ilerledikçe, sıradan bir insanın nasıl kolayca medyanın yarattığı bir karaktere dönüşebileceğine dair düşündürücü bir tablo ortaya çıkar.