Savaşın gölgesinde, Gürcistan ile Abhazya arasında yer alan, huzurlu ve sakin bir köyde yaşayan bir dede ve torunu, tarım yaparak hayatlarını sürdürmektedir. Ekim zamanı geldiğinde, kimsenin uğramadığı bu topraklarda mısır ekmeye koyulurlar. Dedesi, torununa tarlada çalışırken çeşitli hikayeler anlatmakta, geçmişin izlerini paylaşmaktadır. Ancak bir gün, askerlerin görünmesiyle birlikte, köydeki huzur bozulur ve torun, mısır tarlalarının arasında yaralı bir askerin saklandığını fark eder. Bu durum, dedenin tarafsız kalma çabasını tehlikeye atabilir ve bir karar vermesi gerekecektir.
Bu sessiz köyde, savaşın etkileri her an hissedilmektedir. Dede, torununa sadece tarımın inceliklerini değil, aynı zamanda hayatta kalmanın yollarını da öğretmektedir. Mısır tarlasında geçirdikleri zaman, hem çalışmanın hem de hikayelerin paylaşıldığı bir alan haline gelir. Ancak, yaralı askerin ortaya çıkışı, dedenin ve torunun hayatını altüst edebilir. Taraflar arasında kalma riski, dedenin huzurlu yaşamını tehdit eden bir durumdur ve bu, onları zor bir seçimle karşı karşıya bırakır.
Dedesi, torununa savaşın getirdiği zorlukları ve insanlığın değerlerini anlatırken, bir yandan da mısır tarlasında çalışmaya devam ederler. Ancak, yaralı askerin varlığı, bu huzurlu yaşamın ne kadar kırılgan olduğunu gösterir. Dede, torununa bu tür durumlarla nasıl başa çıkması gerektiğini öğretirken, aynı zamanda kendi içsel çatışmalarıyla da yüzleşmek zorundadır. Bu, sadece bir tarım hikayesi değil, aynı zamanda savaşın insan ruhu üzerindeki etkilerini de gözler önüne seren bir öyküdür.
Sonuç olarak, Mısır Adası - Corn Island 2014, savaşın ortasında bile insan ilişkilerinin ve değerlerin nasıl şekillendiğini anlatan bir hikaye sunmaktadır. Dede ve torunun mısır tarlasında geçirdiği zaman, sadece tarımın değil, aynı zamanda insanlığın sınavının da bir yansımasıdır. Bu hikaye, savaşın getirdiği zorluklara rağmen, insanın içindeki iyiliği ve dayanışmayı bulma çabasını simgeler.
