Doğum sırasında yaşadığı travmatik bir olayın ardından, bir gazetecinin hayatı derin bir karanlığa sürüklenir. Bebeğini kaybetmenin acısıyla başa çıkmaya çalışırken, kendi ölümle yüzleşme deneyimiyle de mücadele eder. Evinde yalnız kalan gazeteci, kendisini savunmasız ve korku içinde hissederken, musallat olan görüntüler ve açıklanamayan, ürkütücü saldırılarla başa çıkmak zorunda kalır. Zaman geçtikçe, gazetecinin zihinsel ve duygusal durumu, yaşadığı trajediyle yüzleşme çabası içinde giderek daha da karmaşık hale gelir.
Bir zamanlar keskin olan düşünceleri, şimdi keder ve korkunun pençesinde boğulmuş durumdadır. Artık net bir şekilde düşünmekte veya normal bir yaşam sürdürmekte zorlanmaktadır. Gizemli saldırılar ve rahatsız edici görüntüler peşini bırakmazken, gazeteci yaşadığı olayların gerçekliğini sorgulamaya başlar. Acaba bunlar, travma sonrası zihninin bir yansıması mı, yoksa gerçekten yaşadığı korkunç deneyimlerin bir parçası mı? Kendi akıl sağlığını sorgularken, bu karanlık yolculukta kaybolmuş hissetmektedir.
